Entegrasyon, Avusturya'da yaşayan Türk toplumunun çok aşina olduğu bir kelime.
Sürekli olarak bu kelimeyi duyarız, sürekli olarak bu kelime Türk toplumuna dayatılır.
Başarılı bir şekilde entegre olabildik mi, yoksa olamadık mı, bu tartışılabilir; ancak yazımızın konusu bu değil.
Avusturya Devleti, entegrasyon için uzun zamandır önemli çalışmalar yürütüyor. Sadece entegrasyon için kurulmuş kurumlar mevcut ve çok da önemli projelere imza atıyorlar.
Sürekli olarak yabancıların (Özellikle Türklerin) Avusturya'ya entegre olması için çabalıyorlar ve bunun için de büyük bütçeler ayırıyorlar.
Her ne kadar başarılı olduğunu düşünmesek de, bu entegrasyon için kurulan kurumlara, bu konuda ayrılan bütçelere ve bu konuda yapılan çalışmalara büyük saygı duyuyoruz.
Ancak...
Yapılan bunca çalışmalara rağmen, başta Avusturya medya kuruluşları ve bazı siyasi partiler bu entegrasyon çabalarına büyük darbe vuruyor.
Türkler 50 yıldır bu ülkede yaşıyor ve bu ülkeyi ikinci bir vatan olarak kabul ediyorken; özellikle medya kuruluşlarının sürekli olarak Türkiye'yi ve Türk toplumunu hedef alan yayınları ile kendini doğduğu ülkeye yabancı olarak hissetmeye başlıyor.
Karı koca arasında geçen basit bir kavgayı 'terörist bir eylem' gibi gören basın ve medya kuruluşları, terör örgütü sempatizanlarının bir Türk derneğini basmasını 'basit bir kavga' olarak görebiliyor.
Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, 30-40 kişilik bir gurubun resmi olarak faaliyet gösteren bir dernek binasına saldırması 'büyük ve kabul edilemez bir suç sayılırken', Avusturya'da faaliyet gösteren bazı siyasi partiler ve medya kuruluşları tarafından; bırakın büyük ve kabul edilemez bir suç sayılmasını; saldırıya uğrayan dernek suçlu gösterilebiliyor.
İslamiyet, Avusturya'da resmi bir din olmasına ve bu ülkede İslam dininin resmi bir temsilcisi olmasına rağmen; Avusturya basın ve medya kuruluşları hiç bir yetki ve temsil hakkı olmayan bir kişinin; "Kur'an-ı Kerim ve başörtüsü İslamiyette yok" cümlesini manşet yapabiliyor.
Avusturya'da gösteri yapma hakkı bir özgürlük olarak kabul edilirken, eli ile Türkiye'de faaliyet gösteren bir siyasi partinin işaretini yapan bir genç 'Tehlikeli' ve 'Takip edilmeli' diyerek hedef gösterilebiliyor.
Avusturya medyası ve bazı siyasiler tarafından, basit bir trafik cezası için polise itiraz eden bir genç 'Tehlikeli' olarak kabul edilirken, Başkonsolosluk binası taşlayan kişiler 'Barış talep eden eylemci' olarak görülebiliyor.
En önemlisi de Türkler bu toplumda bir aidiyet hissi ile mutlu bir şekilde yaşamaya çalışırken, basın ve medya kuruluşları Avusturya'nın başka hiç bir sorunu yokmuş gibi; her gün Avusturya Türk toplumu, Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı hakkında mesnetsiz ve yaralayıcı haberler yapabiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nde siyasi bir seçim gerçekleşirken, basın kuruluşları ve bazı siyasi partiler bir partinin propagandasını yaparak, Avusturya'ya gelen siyasi bir partinin liderinin mitingine katılabiliyor.
Sizce; doğduğu ve yaşadığı ülkeye büyük bir aidiyet hissi ile bağlı olmaya çalışan bir insan, her gün yukarıda yazdığım yaralayıcı olaylar ile karşılaşırsa; bulunduğu ülkeye kendini nasıl ait hissedebilir ?
Benim acizane tavsiyem; ya bu büyük bütçeler ayrılan entegrasyon çalışmalarını durdurun, ya da bu entegrasyon çalışmalarını Türklere değil de; 50 yıldır bu ülkede barış içinde, büyük bir özveri ile yaşayan Türk toplumunu hala 'ÖCÜ' gibi gören bu saydığım medya kuruluşları ve bazı siyasi partilerin politikacılarına uygulayın...
Bir Türk vatandaşı olarak; barış ve huzur içinde yaşayabileceğimiz, içinde bulunan yabancı kökenli insanları bir zenginlik olarak gören bir Avusturya hayali ile; en derin saygılarımı sunuyorum...
Sinan Şahinoğlu