info.meseliguelhan @ gmail.com

Bir çocuğun dünyaya gelişi, yalnızca biyolojik bir olay değil, aynı zamanda derin bir ruhsal yolculuktur. Çocuk, annesinin rahminde başlayan bu yolculuğunda sadece bedensel değil, duygusal ve zihinsel olarak da gelişir. İlk nefesini aldığı andan itibaren ebeveynlerinin ona sunduğu sevgi, güven ve rehberlik, onun gelecekteki kimliğinin en önemli taşlarını döşer. Ancak burada ebeveyn olarak bizlerin rolü ne kadar bilinçli?

Çocuğumuzun yalnızca fiziksel olarak büyümesi değil, ruhsal olarak da gelişmesi için ona nasıl bir dünya sunuyoruz? Ebeveynlik, sadece besleyip büyütmek değil; çocukla kurulan sevgi bağıyla onun kendisini keşfetmesine olanak tanıyan bir rehberlik sürecidir. Çocuk, her sevgi dokunuşunda yalnızca güven kazanmaz, aynı zamanda bu bağ sayesinde dünyayı keşfetmeye cesaretlenir. Örneğin, sevgiyle koyulan sınırlar, çocuğa güven verirken ona kendi sınırlarını keşfetmesi için de rehberlik eder. Peki biz, ebeveynler olarak, çocuklarımıza sağlıklı sınırlar koyarken onları güçlendiren bir destek mi sunuyoruz? Sevgi ve disiplini dengede tutarak, onların hayatlarına güvenle bakmalarına nasıl yardımcı olabiliriz?

Yapılan araştırmalar, annenin gebelik sürecindeki ruhsal ve fiziksel sağlığının, çocuğun duygusal dayanıklılığı üzerinde uzun vadeli etkiler bıraktığını gösteriyor. Ancak ebeveynin, çocukla kurduğu bu bağ, sadece fizyolojik değil, aynı zamanda derin bir ruhsal bağlantıdır. Çocuklarımıza yalnızca bakım sağlamak değil; onların içsel dünyalarını da şekillendirecek bir rehberlik sunmak gerekiyor. Fakat biz, onların ruhsal ihtiyaçlarına ne kadar dikkat ediyoruz? Onları yalnızca anlamak değil, onları gerçekten görmek için ne kadar çaba harcıyoruz?
Psikolog Bowlby’nin bağlanma teorisi, çocukların güvenli bağlar kurduğu ortamlarda daha güçlü, özgüvenli bireyler olarak büyüdüğünü vurgular. Çocuğun, ebeveynleriyle kurduğu bu bağ, onun gelecekteki ilişkilerini de şekillendirir. Ebeveynin sevgisi ve desteği, çocuğa sadece kendini değerli hissettirmez; aynı zamanda ona zorluklarla nasıl başa çıkacağını da öğretir. Çocuğa, yalnızca dışarıdan bir güven değil, aynı zamanda içsel bir dayanıklılık kazandırır. Ancak burada durup kendimize soralım: Onların duygusal dayanıklılığını güçlendirmek için gereken desteği veriyor muyuz? Çocuklarımızı korumak için hayatlarındaki engelleri aşmak yerine, onları bu zorluklarla yüzleşmeleri için cesaretlendiriyor muyuz?

Öte yandan, ebeveynin sevgisi ve rehberliği çocuğun yaşadığı dünya ile başa çıkabilme kapasitesini artırır. ACE (Çocukluk Dönemi Olumsuz Yaşantılar) araştırmaları, çocuklukta yaşanan olumsuz deneyimlerin kalıcı etkiler bırakabileceğini gösteriyor; ancak, güven ve sevgi dolu bir aile ortamının çocukların bu zorluklarla başa çıkma gücünü artırdığını da biliyoruz. Sevgi dolu bir ebeveynin varlığı, çocuğun yalnızca fiziksel değil, duygusal olarak da güvende hissetmesini sağlar. Çocuklarımıza kendimizi sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da açabiliyor muyuz? Onların duygusal güvenlik ihtiyaçlarını ne kadar karşılıyoruz?

Ebeveynlik süreci, yalnızca çocuğu yetiştirmek değil, kendi iç dünyamızı da keşfetmek anlamına gelir. Çocuklarımızın gelişimini izlerken, aslında biz de kendimizi daha derinden tanırız. Peki, çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakıyoruz? Onlara verdiğimiz sevgi ve destekle onların hayata dair inançlarını nasıl şekillendiriyoruz?
Sonuç olarak, ebeveynlik, çocuğun ruhsal gelişiminde sevgi ve güvenin ne denli güçlü bir etkisi olduğunu gösterir. Sevgiyle büyüyen bir çocuk, kendini değerli ve güvende hissederek yaşamın zorluklarıyla başa çıkabilir. Biz ebeveynler olarak, çocuklarımıza hem bilgiyle hem de sevgiyle örülmüş bir dünya sunmalıyız. Sevgiyle büyütülen her çocuk, yalnızca kendisi için değil, çevresi için de güven ve sevgiyle dolu bir dünya kurar.

Gülhan Meseli