Her çocuğun dünyaya gelişi, hayatımıza yeni bir umut, farklı bir bakış açısı ve büyük bir sorumluluk getirir. Ancak ebeveynler olarak bu sorumluluğun tam olarak farkında mıyız? Çocuklarımızı yalnızca ailemizin bir parçası ya da eksik bir tamamlayıcı olarak mı görüyoruz, yoksa gelecekte bağımsız, düşünen bireyler olarak mı? Hepimiz onların sağlıklı ve mutlu bireyler olmalarını istiyoruz. Ancak bu amaca nasıl ulaşacağımızı gerçekten biliyor muyuz? Çocuklarımıza saygı mı gösteriyoruz, yoksa korkuyla mı yönlendiriyoruz?
Bu soruları cevaplarken, her şeyden önce dürüst olmamız gerekiyor. Hepimiz, ebeveynlik yolculuğunda mükemmel olmaktan çok uzağız. İş, ev ve diğer sorumlulukların arasında çocuklarımıza yeterince zaman ayıramadığımız için suçluluk duyduğumuz anlar az değil. Yorgunluk ya da stres anlarında istemeden de olsa sabrımızı kaybediyoruz. Bu durumların her birinde, çocuklarımızın gözünden nasıl göründüğümüzü ve hangi mesajları verdiğimizi sorgulamamız gerekiyor.
Çocuk yetiştirmek yalnızca öğüt vermekle olmaz. Çocuklarımıza “saygılı ol” derken, acaba biz saygılı davranıyor muyuz? “Sabırlı ol” dediğimizde, gerçekten sabırlı bir tutum sergileyebiliyor muyuz? Çocuklar söylediklerimizden çok, yaşattıklarımızdan öğrenir. Eğer sürekli olarak onların fikirlerini yok sayıyor ya da kararlarını küçümsüyorsak, aslında onlara saygı göstermiyoruz demektir.
Saygı göstermek, bir çocuğun birey olarak değerini kabul etmektir. Bu, onların düşüncelerine değer vermek, duygularını anlamaya çalışmak ve hatalarına hoşgörüyle yaklaşmaktır. Korkuyla büyüyen bir çocuk yalnızca cezadan kaçınmayı öğrenir. Saygıyla büyüyen bir çocuk ise hem kendi hem de başkalarının değerini kavrar. Fark şudur: Korku, geçici bir itaat sağlar; saygı ise uzun vadede güven ve sağlıklı ilişkiler inşa eder.
Kabul etmeliyiz ki bizler de hata yaparız. Bazen yorgunlukla, öfkeyle ya da dikkatsizlikle çocuklarımıza istemediğimiz tepkiler verebiliriz. Bu tür durumlarda, hatalarımızı kabullenmek ve bunu çocuklarımıza açıklamak büyük bir fark yaratır. Örneğin, “Bugün sana bağırdım ve bu doğru değildi. Bunun için özür dilerim” demek, çocuklarımıza empati ve özeleştiri yeteneğini öğretir. Aynı zamanda onların duygularını ciddiye aldığımızı gösterir. Çocuklarımız bizim kusursuz olmamıza ihtiyaç duymaz; onlar için önemli olan, ilişkimizi samimiyetle sürdürebilmemizdir. Hatalarımızı kabullenmek, onlarla olan bağımızı güçlendiren bir fırsattır.
Çocuk yetiştirirken disiplin elbette gereklidir. Ancak disiplinin temelinde korku değil, saygı olmalıdır. “Eğer bunu yapmazsan ceza alırsın” gibi tehditlerle çocukları yönlendirmek, onların davranışlarını yüzeysel bir şekilde şekillendirir.
Ancak bu tür bir yaklaşım, çocukların içsel motivasyonlarını zayıflatır ve uzun vadede özgüvenlerini etkiler. Bunun yerine, davranışlarının doğal sonuçlarını öğrenmelerini sağlamak daha etkili olacaktır. Örneğin, odasını toplamayan bir çocuğa “Eğer bunu yapmazsan dışarı çıkamazsın” demek yerine, “Eşyalarını toparlamazsan, onları bulmakta zorlanacaksın” demek, daha öğretici ve saygılı bir yaklaşım sunar.
Doğan Cüceloğlu’nun da dediği gibi, “Bir çocuğa sevgi ve güven verildiğinde, o çocuk kendi değerini bulur.” Sevgi ve güven, çocuklarımızın kendi kimliklerini inşa etmelerinde en önemli yapı taşlarıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var: Çocuklarımız, kendi düşüncelerini geliştirebilecek kadar özgür bırakılmalı; toplumsal değerler içinde kendi kimliklerini bulabilmeleri için gerekli ortam yaratılmalıdır.
Geleneklerimizi ve değerlerimizi aktarmak önemli bir sorumluluktur; ancak bu değerleri dayatmadan öğretmek gerekir. Zamanın getirdiği değişimlere ayak uydururken, örf ve adetlerimizi doğru bir biçimde yaşatmamız da gereklidir. Gelenekler, toplumun temel yapı taşlarıdır; ancak bu değerleri çocuklarımıza zorla empoze etmek yerine, onların yaşadığı dönemin gereklilikleriyle uyumlu bir şekilde anlamlarını ve önemlerini anlatmalıyız. Çocuklar, sözlerimizin yanı sıra davranışlarımızla da öğretilir. Biz bu değerleri günlük yaşantımızda benimseyip onlara örnek olmalıyız. Bu şekilde, çocuklarımıza değerlerin gerçek anlamını gösterebiliriz. Eğer biz, söylediklerimizle çelişen davranışlar sergilersek, çocuklarımız bu çelişkiyi fark eder ve güvenleri zedelenir.
Burada ince bir çizgi vardır: Çocuklarımızı, kendi düşüncelerini geliştirebilecek ortamdan mahrum bıraktığımızda, birer robot gibi sadece öğretileni kopyalayan bireyler yetiştiririz. Bu, onların özgün kimliklerini keşfetmelerine engel olur. Oysa onların toplumsal değerlere bağlılıklarını kaybetmeden, bu değerleri özgün düşünceleriyle harmanlamalarını sağlamalıyız. Kendi kimlikleriyle barışık bireyler, topluma da sağlıklı bir şekilde entegre olabilecekleri bir yapı oluştururlar.
Çocuk yetiştirmenin en etkili yolu, güven ve saygıya dayalı bir zemin hazırlamaktır. Çocuğa yalnızca ne yapması gerektiğini söylemek değil, kim olduğunu keşfetmesine olanak tanımak ve bu süreçte onu desteklemek önemlidir. Saygı ve güvenle inşa edilen bir çocuk, güçlü bir kimlik oluşturabilir. Bu kimlik, ona yalnızca sağlıklı bir özgüven kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda başkalarına karşı empati kurabilmesini sağlar. Çocuklarımıza değerli olduklarını hissettirdiğimizde, kendi düşüncelerini savunmalarını teşvik ettiğimizde, korku yerine gerçek saygıyı inşa ederiz. Bu, sadece onların değil, tüm toplumun yararına olacaktır.
Elbette, bu süreç kolay değildir. Zaman zaman zorlanabilir, hata yapabiliriz. Ancak önemli olan, bu yolculuğu sabırla, sevgiyle ve kararlılıkla sürdürmektir. Zorluklar, aslında çocuklarımızın güçlü ve sağlıklı bir şekilde gelişmesi için birer fırsattır. Onları toplumsal değerlere bağlı, aynı zamanda özgün düşüncelerini ifade edebilen bireyler olarak yetiştirdiğimizde, saygı ve sevgiyle büyüyen bir nesil yaratırız. Saygıyla büyüyen bir çocuk, kendine güvenen, değerlerini bilen ve topluma katkı sağlayan bir birey olacaktır. Bu, hepimizin ortak hedefi değil midir?
Not: Çocuk yetiştirmek, kendi çocukluk hikayemizi yeniden okumak gibidir. Yaşanmış sevinçler, eksik kalmış hayaller ve belki de bizi derinden etkileyen hayal kırıklıkları, bugün verdiğimiz her karara yön verir. Geçmişimizi bir rehber olarak kullanıp ondan aldığımız derslerle, çocuklarımıza daha sağlam bir zemin ve özgürce yükselebilecekleri bir ufuk sunabiliriz. Çünkü insan, geleceğe adım atarken geçmişin izlerinden öğrenir ve o izlerle anlam kazanır.
Gülhan Meseli
Değerli okuyucularımız,
Artık her iki haftada bir salı günü, sizlerle yeni yazılarımızla buluşacağız. Gündemden konular, ilginç içerikler ve faydalı bilgilerle dolu yazılarımızı keyifle takip etmeniz dileğiyle!