volkan.meral @ havadis.at

Auschwitz toplama kampı ya da bir diğer adıyla 'ölüm kampı'nda hayatta kalmaya başarabilenler 27 Ocak 1945'te Sovyet birliklerince kurtarılmıştı. Tarihe damga vuran bu katliamın üzerinden 75 yıl geçti.

Avrupa’da bu katliam tekrar yaşanmasın, insanlar bu yüzkızartıcı tarihi hatırlasın ve tekerrür etmesin diye anma günleri düzenlenmekte.

1942 yılından itibaren Avrupa’nın dört bir yanındaki Yahudiler Auschwitz’e yollandı. Yaklaşık 1 milyon 300 bin Yahudi Auschwitz’e getirildi. 1943’ten itibaren Yahudiler, Romanlar, Sintiler ve diğerleri Nazi güçleri tarafından ‘endüstriyel‘ olarak öldürülmeye başlandı. Tutuklular kamptaki dört gaz odasında öldürülüyor ve ardından cesetleri yakılmak üzere krematoryuma gönderiliyordu.

Altı milyon kişi öldü

Holokost olarak adlandırılan Yahudi soykırımı toplamda ise 6 milyon kişinin canına mal oldu. En az yaklaşık 5 milyon 600 bin Yahudi, yarım milyon Sinti ve Roman öldürüldü. Nazi döneminde ayrıca fiziksel engelliler, eşcinseller ve Yehova Şahitleri sistematik olarak yok edildi. Öldürülenler arasında 1,5 milyon da çocuk var.

Katliam halk tarafından nasıl kabul edildi

Nazi propagandası için pek çok hedef kitle vardı. Almanlara, yabancı düşmanlara ve Yahudi yıkımına karşı mücadele hatırlatıldı. Yahudilere karşı alınan kanunî ve idarî önlemlerden önceki dönemde, propaganda kampanyaları Yahudilere uygulanan şiddete toleranslı bir atmosfer yarattı. Propaganda, Yahudilere karşı yakında uygulanacak önlemlerin kabullenilmesini ve pasifliği teşvik ederek, bunlar olduğunda Nazi hükümetini olaylara müdahale eden ve “düzeni geri getiren” bir hükümet olarak gösterdi.

Özellikle filmler, ırkçı Yahudi düşmanlığını, Nazi filmleri, Yahudileri Aryan ırkına sızan “insanlık dışı” yaratıklar olarak tanımladı. Örneğin, Fritz Hipper tarafından yönetilen The Eternal Jew (Ebedî Yahudi) (1940), Yahudileri, seks ve parayla harcanan başıboş kültürel asalaklar olarak gösteriyordu. Leni Riefenstahl'ın, The Triumph of the Will (İradenin Zaferi) (1935) filmi gibi kimi filmler, Hitler'i ve Nasyonel Sosyalist hareketi yüceltiyordu. Diğer iki Riefenstahl çalışması, Festival of the Nations ve Festival of Beauty (Ulusların Bayramı, Güzelliğin Bayramı) (1938), 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nı anlatıyordu ve Nazi rejiminin Olimpiyatlar’daki başarısının ulusal gururunu yüceltiyordu.

Propaganda, diğer milyonlarca kişinin (seyirci kalarak) ırkçı amaçlarla yapılan zulmü ve kitlesel katliamı kabullenmesini sağlamaya da hizmet etti.

İnsanın okurken dahi tüylerinin diken diken olduğu bu katliamı her yıl hatırlatılmasını çok önemli bulmakla birlikte tekrar yaşanmaması konusunda alınacak önlemlerinde tüm toplum tarafından kabul edilmesi sağlanmalı.

Gelelim günümüze.

Avrupa’da yaşayan Müslüman toplum ile alakalı son yıllarda yaşanan fişleme operasyonlarınıda bu konu ile bağlamak istiyorum. Aslında Holocaust öncesi ve sonrası tarihini okuduğumda kısmen aklıma günümüzde yaşadığımız olaylar geldi. Müslümanların her alanda kötü ve Avrupa‘ya zarar verebilecek potansiyelde oldukları imajı çizilmesi ilerleyen tarihlerde Müslümanlara karşı olacak bir yaptırımın yerli halk tarafından gayet doğal karşılanabileceği fikrini uyandırdı bende.

Böyle birşey olmaz inşallah düşüncesi ile sadece beklemek çözüm değil bence. Siyasilerin söylemlerine dikkat etmeleri ilk önce atılacak adımların başında gelmekte. Son yıllardaki Müslüman karşıtı politikası ile gündemde olan Avusturya hükümeti seçim sonrası gündeme geldiği ilk konu orta okullardaki başörtüsü yasağı olmuştur. Özgürlükten bahseden bu akıl yasaklarla çözüm arayışına girmiş durumda. Kardinal Christoph Schönborn geçen hafta yaptığı açıklamada başörtüsünün yasaklanmasının çözüm olacağnı düşünmediğini belirtti. Irkçılık ve İslamafobi sistematik bir şekilde halka empoze ediliyor. Örnekler verip yazımı uzatmak istemiyorum. Herhangi bir Avusturya gazetesini açın bakın hergün olmasa bile haftada bir gün Irkçılık ve İslamafobiyi tetikleyici haberler bulabilirsiniz.

Son olarak şunu yazmak isterim. Ben Avrupa'da gelecekte birgün Yahudiler, Romanlar, Sintiler ve diğerlerine yapılan katliam gibi Müslümanlara da yapılacak muhtemel bir katliamın altyapısını oluşturacak siyasi söylemlerden kaçınmalarını tavsiye ederim. Belki şuanda size fantazi kuruyorum gibi gelebilir ama sonradan anma günleri düzenlenmesi yerine birilerinin bunu dile getirmesi ve yaşanabilecek tehlikeye dikkat çekmesi gerekiyor.

Selam ve dua ile. Barış dolu bir Dünya  dilerim.