Değerli dostlar. Bu yazı; devlet dairelerinde, fabrikalarda, özel iş yerlerinde, okullarda, yani denizde, havada, karada ve yer altında, her meslekte çalışan, fakat işine geç gelip, erken çıkan, çalıştığı işi beğenmeyip yeterli önemi vermeyen, bu nedenle iş yerini ve başkalarını zor durumlarda bırakan, kendisini geliştirmeyen, çalışırken her türlü mazereti bulan, kendisinde öz güveni olmayan, kendi yeteneklerini ortaya koyamayan, işi ve hizmeti kolaylaştırmayan, verilen emri ve görevi yerine getirmemek için çeşitli mazeretler uyduran, aldığı maaşı ve bedelini hak etmeyen insanlara örnek olması için kaleme alınmıştır.!
Yazının kaynağı şöyle başlamaktadır. 1904 Rus-Japon harbinden önceydi. Amerikan gazetelerinin birinde "Garcia'ya götürülecek mektup" başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat kısa yazının anlattığı gerçekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin, daha özlü idi. Yazı tesadüfen çarlık Rusya’nın demiryolları nazırının eline geçti. Nazır, tüm memurların bu yazının kopyası yanlarında taşımasını sağladı. O sırada Rus-Japon savaşı başladı. Japonlar esir ettikleri Rus demiryolları mensuplarının hepsinin üzerinde bu yazıyı görerek meraka düştüler. Japon maarif nezareti yazıyı inceledikten sonra birer nüshasını bütün Japon yurttaşlarının okuyup yanlarında taşımalarını emretmiştir.
Garcia'ya götürülecek olan mektup. !
Amerika kurtuluş savaşı’nın bir safhasında İspanya ve sömürge ordusunu tecrit edebilmek Küba'lı generalGarcia'nın ordusuna talimat göndermek icap etti. Cumhurbaşkanı Mc Kinley general Garcia'ya bir mektup yazdı. mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu. Oysa başkomutanlık karargahında Garcia hakkında bilgi yoktu. neredeydi, nasıl gidilirdi hepsi meçhuldü. Mektubu götürmeye yüzbaşı Rowan görevlendirildi. Yüzbaşı Rowan mektubu aldı, torbasına koydu, gitti, döndü, tekmilini verdi. Garcia talimata uyacaktı. Yüzbaşı Rowan mektubu alınca "bu Garcia'da kimdir? nerede bulunuyor? oraya nasıl gidilir? atla mı? trenle mi? harcırahımı kim verecek? arkadaşım Thomas ata daha iyi biner onu gönderseniz olmaz mıydı? eşim biraz rahatsız, hem bu hafta izin sırasındaydım" demedi. Benim burada anlatmak istediğim, yüzbaşı Rowan'ın dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmasının, ormanlara dalarak üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamlamasının, dağlarda ve ormanlarda Garcia'yı bulmasının hikayesi değildir. Burada anlatmak istediğim husus, bu adamın büsbütün her okula örnek insan modeli olarak dikilmesi gerekliliğidir. Dünyanın her yerinde Allah’ın her günü, milyonlarca yöneticinin Garcia'ya gönderecek mektubu vardır. Öte yandan, gençlerin muhtaç oldukları bilgiler sadece bir dizi teoriler değildir. Kendilerinden istenilen vazifeleri ''kendi iradeleri'' ile sonuçlandırma idrakine ve eğitimine de sahip olmalarıdır.
Hizmette fertlerin ilgisizliği ve bilgisizliği, toplumları ve örgütleri felçli kılar. hizmetin çarkı dönerken çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan eğitilmesi ve bilenmesi için zaman yoktur. Aksi, takdirde hizmet durur, yeniden eğitim yapmak gerekir. öte yandan hizmet devamlı meşguliyet ister. Çarkın bir dişi kendi işini hiçbir nedenle durdurmaya mezun değildir. Bir defasında her yönetici gibi böylesine meşgul iken memur bana:
"efendim siz birlikte çalıştığın arkadaşlarımdan birini terfi ettirdiniz. yaş ve kıdem bakımından aramızda hiç fark yok. öğrenimimizde aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Böyle olduğu halde beni hala terfi ettirmiyorsunuz dedi." ben ise dalgınlık halinde mırıldandım.
“sokakta gürültüler var; duyuyor musunuz? nedir acaba?”
“gidip sorayım efendim." diye memur can sıkıntısıyla cevap verdi. biraz sonra döndü:
"arabanın yükü bir sürü çuval efendim”
"çuvallarda ne varmış?"
"gidip bakayım mı efendim?"
biraz sonra döndü:
"çuvallarda çimento varmış efendim.”
"nereye gidiyormuş bu araba?"
"gidip bakayım efendim."biraz sonra döndü:
“x ve y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş efendim.” “çok güzel” dedim, “şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen. hani haksız yere terfi eden arkadaşınız?”
Birisi geldi ben mırıldandım:
"sokakta bir takım gürültüler oluyor. nedir acaba?"
"gidip bakayım efendim."
döndüğü zaman şöyle cevap verdi:
"Kırk çuval portland çimentosu yüklü bir kamyon, çimentoların menşei new orleans. X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş. Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon çuvalları istasyondan almış, çuvallardan biri yolda patladığı için yerini değiştirmeye çalışıyorlar.”
Bu iki örnekten yorumlar yapmaya hiç gerek yok. Dünyayı dolduran özel müesseselerde resmi dairelerdeki bütün memurları kendime düşman etmek niyetinde değilim. Bunlar belirli bir öğretim döneminden sonra bir masanın başına kurularak hiçbir iş yapmadan, devlet baba hesabına geçinip gitmeyi meşru bir hak saymakla zaten gayri meşru olmuşlardır. Sabahtan akşama kadar sigara tüttürmek, kahve içmek, vergi yolu ile kendilerini besleyen halkı hırpalamak, sadist bir zevk uğruna en basit işlemleri bile karmakarışık etmek, Baştan savmak istedikleri; müracaatçıyı masadan masaya dolaştırmak... “bugün git yarın gel” teranesi ile hedefinden iyice uzaklaşan evrakı arşivin küflü derinliklerine gömmek... ay sonuna alacakları paraya karşılık gördükleri iş bu ise şayet, hiç zahmet buyurmasınlar. Millet bu parayı onlara zaten haram edecektir. Lemanso‘nun meşhur tekerlemesi ne kadar güzel, “Bakanlık geç gelenlerle, erken gidenlerin karşılaştığı yerdir.” demiş. Bakanlığı süresince öyle garip vakalara şahit olmuş ki boyuna vecizeler dizmiş. 1906 yılında bir gün aklına esmiş. emrindeki memurların durumunu şöyle bir yakından görmek istemiş. odalardan birine girmiş. Kimse yok. ikincisine girmiş bomboş. üçüncü odada bir memur varmış... o da uyuyormuş. yakında bulunan daire müdürüne dönmüş: “Sakın uyandırmayın yoksa o da çekip gider.” işte böyle uzun söze ve uzun izaha benim de sizin de vaktiniz yoktur. insanlığın Garcia’ ya mektup götürecek yüzbaşılara ihtiyacı çoktur.
Elbert Hubbard.Mart 1899
Sevgi ve saygılarımla. Viyana. 27.08.2024.mk.