Doğu Akdeniz'e jeopolitik açıdan bakıldığında başta Türkiye olmak üzere Mısır, İsrail, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Lübnan, Suriye ve Libya gibi ülkelerin sınırı bulunuyor.


Doğu Akdeniz jeopolitik öneminin yanı sıra hatırı sayılır enerji kaynakları açısından da oldukça önemlidir. Doğu Akdeniz'de özellikle enerji rezervi bakımından 1,7 milyar varil petrol rezervi ve 3,5 trilyon metreküp doğal gaz rezervi bulunuyor. Bu bakımdan Doğu Akdeniz, bölgesel ve küresel güçlerin ciddi güç rekabetinin bulunduğu ve pek çok uluslararası şirketin faaliyet gösterdiği bir bölgedir.

Bölgesel anlamda Türkiye-Yunanistan, Mısır, İsrail ve GKRY arasında yaşanan güç mücadelesi sebebiyle Doğu Akdeniz’de olası bir çatışma ihtimali tartışılagelen senaryolardan biriydi. Ancak Doğu Akdeniz'e sınırı olan ülkeler arasındaki rekabeti körükleyen ana faktörlerden biri, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, Rusya ve İngiltere’nin sınırları olmamasına rağmen Doğu Akdeniz’e müdahil olmalarıdır.

Dolayısıyla, Doğu Akdeniz'de faaliyet gösteren yabancı şirketler arasında; Fransız TotalEnergies, İtalyan ENI, Güney Koreli Kogas, ABD'li Exxon Mobil ve Noble Energy, Katar Petroleum, İngiliz BG Group ile İsrailli Delek ve Avner Oil gibi firmaların yer aldığı biliniyor. Öte yandan 2019 yılında kurulan ve Filistin'in de içinde bulunduğu Mısır, GKRY, Yunanistan, İsrail, İtalya ve Ürdün tarafından kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu da bölge üzerindeki enerji rekabetini gün yüzüne çıkardı.

Doğu Akdeniz’de enerji denklemi

Haziran 2022’de Doğu Akdeniz Gaz Forumu kapsamında Mısır, İsrail ve Avrupa Birliği (AB) arasında başkent Kahire'de doğal gazın taşınması ve ihraç edilmesi için üçlü anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın daha da genişletilmesi amacıyla İsrail, Akdeniz'deki Tamar Sahası'ndan Mısır'a doğal gaz ihracatının artırılmasına onay verdiğini açıkladı. Aslında İsrail’in söz konusu sahasındaki doğal gazın artırılmasına onay vermesi Kahire-Tel Aviv arasındaki siyasi ilişkilerin güçlenmesini ve Mısır üzerinden Avrupa’ya enerji ihracatını artırmayı amaçlıyordu.

Ayrıca, Tel Aviv’in Filistin’e yönelik izlediği saldırgan tutumuna rağmen İsrail; Mısır ve Ürdün’e yıllık ürettiği 28 milyar metreküp doğal gazın neredeyse 3'te 1'ini ihraç ediyor. İsrail’in 2022 verilerine göre İsrail doğal gazının yüzde 63’ü Mısır’a, yüzde 37’si ise Ürdün’e satılıyor. İsrail’in Ürdün’e ihraç ettiği doğal gaz ülkedeki iç piyasada tüketiliyor. Mısır ise İsrail'den aldığı doğal gazı sıvılaştırarak ihracat yapıyor. Yani, Mısır ile İsrail arasında yapılan anlaşma neticesinde sıvılaştırılmış doğal gazın satışı piyasa değerlendirmeleri ve arz-talep bakımından oldukça kritiktir. Başka bir ifadeyle, her iki tarafın da kazan-kazan formülü üzerinden bir anlaşma yaptıkları söylenebilir. Rusya-Ukrayna savaşından dolayı Avrupa ülkelerinde yaşanan enerji krizi Mısır için önemli bir pazara dönüştü. Mısır, İsrail’den aldığı doğal gazı sıvılaştırıp Avrupa ülkelerine yüksek fiyatlara satarak ciddi ekonomik rant elde ediyor.

7 Ekim'den sonra ne değişti?

7 Ekim Gazze saldırılardan 3 gün sonra İsrail Enerji Bakanlığı yaptığı açıklamada, güney kıyısındaki Tamar doğal gaz sahasındaki üretimi geçici olarak askıya aldığını ve ihtiyaçlarını karşılamak için alternatif yakıt kaynakları arayacaklarını duyurdu. Bu durumun İsrail-Mısır arasında imzalanan enerji anlaşmalarına olumsuz yansıması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü İsrail ham doğal gaz ihracatı yapamamasından ötürü Mısır ile işbirliği imkanlarına muhtaç görünüyor. Ancak Gazze saldırılarından dolayı İsrail’in Mısır’a yaptığı doğal gaz ihracatı yüzde 60'lara geriledi.

Gazze'deki savaşın Doğu Akdeniz'deki gaz sahalarının gelecekteki gelişimi üzerinde de uzun vadeli sonuçları olacağı söylenebilir. Amerikan enerji devi Chevron ve diğer şirketler, Tamar ve Leviathan sahalarındaki çalışmalarını daha da genişletmeyi planlıyor. Özellikle, Mısır'a ek boru hatlarının yanı sıra, Leviathan sahası için yüzen sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tesisinin de Mısır üzerinden kurulacak olması ulaşıma dayanıklı potansiyel LNG ihracat kanallarını da beraberinde getiriyor. Böyle bir platformun, Kıbrıs'ın İsrail ile deniz sınırında bulunan ortaklar tarafından henüz geliştirilmeyen "Afrodit" sahasına da hizmet etmesi bekleniyor. Bir diğer alternatif olarak, İsrail'in enerji sahalarını Kıbrıs açıklarındaki bir LNG terminaline veya kıyıdaki bir LNG tesisine bağlamak için önemli girişimlerin olduğu görülüyor.

İsrail'in Gazze'ye saldırıları, yalnızca Doğu Akdeniz’deki enerji güvenliğini tehdit etmiyor. Aynı zamanda, Eylül 2020’de İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas ve Sudan arasında imzalanan Abraham Anlaşmaları bağlamında yapılan önemli enerji işbirliklerini de tehlikeye atıyor.

Gazze saldırıları, Doğu Akdeniz’de İsrail ile yapılan her türlü anlaşmayı tehlikeye attı. Bu bakımdan Gazze'deki savaşın kısa vadeli etkisinin sadece Doğu Akdeniz'deki gaz sektöründe hissedilmesine rağmen yakın gelecekte özellikle Avrupa’da yaşanan enerji krizi bağlamında daha kaygı verici etkileri olacaktır.

Sonuç olarak, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmanın yakın zamanda ortadan kalkmayacak yüksek jeopolitik riskleri olduğu gibi Doğu Akdeniz’deki enerji güvenliği anlamında da ciddi sorunlara yol açma ihtimali vardır. Gazze’deki saldırıların orta ve uzun vadede İsrail'in enerji sektöründeki büyümesini yavaşlatması beklenebilir.

Öte yandan, Doğu Akdeniz ülkeleri son dönemlerde iklim değişikliğinden dolayı enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye yöneliyor. Özellikle başta Türkiye olmak üzere Doğu Akdeniz’e sınırı olan ülkelerin ikili ilişkilerindeki ana temalarından biri de enerji diplomasisidir. Enerji diplomasisi ve yapılan anlaşmalar, ikili ilişkiler kapsamında başarılı olsa da Gazze savaşıyla beraber bölgenin her an karşı karşıya olduğu yüksek jeopolitik risklerin de fırsatlar kadar bulunduğunu gün yüzüne çıkardı. Dolayısıyla, 7 Ekim’den bu yana devam eden İsrail'in Gazze'ye saldırılarının önlenememesi ve yayılması sebebiyle petrol ve doğal gaz sektörüne olumsuz ekonomik yansımalarının olacağı ve bölge ülkelerinin enerji plan/projelerini orta vadede ertelemek zorunda kalabilecekleri kuvvetle muhtemeldir.

[Dr. Ali Semin, İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ODAP Kurucu Direktörüdür.]