muammer.kelesoglu @ yahoo.com

Değerli dostlar. Bundan önceki 'Türk kahvesi' ile ilgili yazımda kahvenin ilk defa nerede ve nasıl ortaya çıktığını, ortalama olarak 441 yıl önce (1683) Viyana'ya kimler tarafından ve nasıl getirildiğini, sonradan nasıl yayıldığını ve kahvenin bugüne kadar dünyada 7 kıtada milyonlarca insan tarafından nasıl ve hangi çeşitlerde sevilerek içildiğini yazmıştım. Çünkü; Kahvenin Avrupa'daki hayatını anlatırken bunda Osmanlı'nın katkısından bahsetmesek olmaz. Hatırlayacak olursak Yemen; 1517 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında feth edilince kahvenin saraya geliş tarihi Kanuni Sultan Süleyman (1520--1566) zamanına rastlar. Osmanlı sefere çıkacağı zaman Asya ve Afrika'ya sefer yapılacaksa asker Üsküdar veya Gebze'de, Avrupa tarafına sefer yapılacaksa Eyüp Sultan veya Davutpaşa tarafında toplanırmış. Hatta Fatih Sultan Mehmet'in Anadolu yakasında bir sefere çıktığında askerin mola verdiği Kocaeli/Gebze/ Hünkar Çayırı mevkiinde ve otağında 03 Mayıs 1481 tarihinde vefat ettiği bilinmektedir. Düşünün bir kere, asker sefere çıkacağı zaman dört bir yandan 80 ile 100 bin arası asker toplanıyor. Askerlere/Yeniçerilere sefer sırasında günlük 5 Akçe veriliyor ve sefere genellikle bahar aylarında çıkılıyor. Bu arada sefer sırasında duruma göre ortalama olarak 15-20 km mesafe alınıyor, gidilecek binlerce kilometrelik güzergahlar genellikle konaklamaya müsait sulak ve düz alanlardan seçiliyordu.

Sefer için her türlü hazırlıklar yapılıyordu. Kılıç, kalkan, ok, top, gulle, çivi, barut ve diğer savaş malzemeleri ile askerin yatacağı çadırından, hastane, fırın, hamam, tuvalet çadırına; at, deve, camız ve katır cinsi hayvanlarından, ekmek, pirinç, peksimet, bulgur, buğday, sebze, meyva, et, un, şeker, su, ilaç, yemek kazanı, mutfak malzemeleri ve hayvanların yemleri hazırlanıyordu. Sefer sırasında ayrıca berber, terzi, ayakkabıcı, fırıncı, aşçı, sucu, kuyucu vb. çeşitli meslek gruplarından da insanlar katılıyordu. 2.Viyana kuşatmasında yani 12 Eylül 1683 tarihinde Osmanlı ordusu savaşı kaybedince ve geri çekilinde bütün bu yazdığım malzemeler Viyana'da kaldı. Hatta Viyana'daki ünlü Stephansdomm kilisesinin o yıllardaki ve 22 ton ağırlığındaki büyük çanın Osmanlıdan geriye kalan top, kılıç, kalkan vs. metal savaş malzemelerinden yapıldığı bilinmektedir. 2. Kuşatmadan geriye kalan bazı malzemeler ise halen Viyana'daki Arsenal müzesinde sergilenmektedir.

Bazı esir cariyelerin Avusturya, Almanya, Fransa, İsviçre ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından paylaşıldığı ve bu ülkelerdeki telefon rehberlerinde kayıtlı ''Türk''soyadı olanların ise savaşta esir düşen Osmanlı askerlerinin torunları olduğu bilgiler arasındadır. İşte bu arada 2.Viyana kuşatması sırasında develerin ve camızların sırtında çuvallarla getirilen kahve de bir şekilde Osmanlı'dan Viyanalılara hatıra ve ganimet olarak kalıyor. Türk kahvesi Osmanlı sarayında cariyeler tarafından da içiliyor. Hatta kahve falının sarayda ortaya çıktığı ve dedikodu yasak olduğu için cariyelerin Türk kahvesi içerek birbirlerinin falına baktıkları ve başkaları hakkında söyleyemedikleri iyi yada kötü düşüncelerini fal aracılığı ile anlattıkları söylenir. Müzelerdeki saray tablolarında, harem ve cariyelerin tablolarında da kahve falına bakan kadınlar görülmektedir.

Türk kahvesi ve diğer kahve çeşitleri ile ilgili bazı özellikleri anlatacak olursak; Türk kahvesi; çabuk ve sıcak ateşte pişirildiği zaman tadı acı olur. Bir acı kahveni içelim sözü ise; vakti olmayan birisinin ''kahveyi hemen içip gitmek' için söylenmiş bir deyimdir. Tuzlu kahve: Bir eve kız istemeye gidildiğinde kızın damat adayına sunduğu ve damat adayının kahveyi içince tuzlu olduğunu anladığı halde hiç sesini çıkartmaması, sonuna kadar içmesi ve ''ben senin her şeyine razıyım'' diyerek içtiği kahvedir. Türk kahvesinin yanında mutlaka bir bardakla su verilir. Bunun sebebi; misafir, şayet kahveden önce herhangi bir şey yediyse, önce su içilir ki; kahvenin aroması, tadı ve lezzeti daha iyi anlaşılsın diyedir. Yoksa misafir açmı, tok mu belli olsun diye değildir. Viyana ve dünyanın her yerinde genellikle kahvehanelerde de kahvenin yanında bir bardak su getiirlir, hatta küçük lokum veya başka tatlı şeyler de sunanlar vardır. Kahve dünyanın dört bir yanında değişik şekillerde ve değişik fincan ve bardaklarda sunulur. (Bu konuya ileride başka bir zamanda değineceğim).

Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözü ise şuradan gelmektedir. Eskiden İstanbul'da bir Türk kahvecisi vardır. Kahvehaneye gelen bir yabancıya parası olmadığı halde bir kahve verir, yabancı kahveyi içer ve gider. Aradan 40 yıl geçer ve birbirlerini görmezler. O yabancı kişi 40 yıl sonra bir savaşta esir düşen ve esir pazarında satılmak istenen İstanbul'lu kahveciyi tanır ve kurtarır, sonra da serbest bırakır. Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözü buradan gelmektedir. Viyana'da içilen bazı kahve çeşitleri ve özellikleri şöyledir: Espresso; 1900’lü yıllarda İtalyanların keşfedip dünyaya tanıttığı, basınç gücünden yararlanılarak yapılan hızlı bir kahve demleme yöntemidir. Mokka; Sert ve siyah kahve. İsmi Yemen'deki Mokka şehrinden gelmektedir. Brauner: Kahve ve biraz süt ile içilir, Kapuziner: Kahve, süt ve krema ile içilir. Melange: Kahve ve süt , Verlaengerter: Suyla inceltilmiş kahve ve yanında süt., Einspaenner:kahve ve krema ile içilir. ''Kahvaltı'' kelimesinin ise (kahve-altı) kahvenin sabahları aç karnına içilmemesi için, kahveden önce yapılan ufak-tefek yiyeceklere (peynir, zeytin, reçel, ekmek vs) verilen isimden geldiği bilinmektedir.

Kahve resim, edebiyat ve müzik alanında da yerini bulmuştur. İstanbul Eyüp'te bulunan ünlü kahvehaneye adını veren Fransız romancı Pierre Loti bu tepede kahvesini içer ve İstanbul'u seyredermiş. Kahve üzerine söylenmiş hem Türk hem de yabancılar tarafından birçok atasözü ve güzel sözler vardır. Örneğin; Kahve ve Edebiyat: Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül bir dost ister kahve bahane. Gönlü hoş olanda kalır kahvenin hatırı kırk yıl, Gönlü hoş olmayan ne kahve tanır, ne de hatır. Hiç bir kahve 'ayrılık' kadar acı değildir. Kahve Yemen'den gelir, bülbül çimenden gelir. Türk kahvesinin sade, orta ve şekerli içme çeşidi vardır. Sade kahve yalnızlığı, orta kahve sakinliği, şekerli kahve ise hareketi ve neşeyi sever. Kahve ve Müzik: Birçok müzisyen kahve üzerine eserler yapmıştır. J.S.Bach: 1732 yılında ünlü Kahve Kantatı'nı notalara dökmüş, Antonio Vivaldi ve Carlo Goldoni gibi isimler ''La Bottega del Caffe' adlı bir eser yazmıştır. Kahve ve Resim: Osmanlı'da ve Avrupa'da yaşayan ressamlar gittikleri kahvehanelerde çeşitli resimler yapmışlar ve sergilemişlerdir.

Dünyanın ilk kahvehane resminin ise Hollanda'lı ressam Adrian van Ostade tarafından yapıldığı söylenmektedir. François Boucher, Franz Schams, Jeaz Leon Jeerome gibi ressamları yaptığı eserler ise eski kahvehaneler ve eski kahvehane kültürünü yansıtmaktadır. Türkiye'de ise Üsküdarlı ressam Ali Rıza Bey'in karakalemle yapmış olduğu dönemin yazlık ve kışlık kahvehane resimleri, kahve ocakları, fincanları, cezveleri, kahve dolapları, kahve çuvalları, kahve servisi yapanları ve seyyar kahvecileri çok ünlüdür. Eski ve klasik kahvehanelerde mermer ve thonet sandalyeler ( Michael Thonet tarafından icat edilen, buharlanmış ve fırınlanmış ağaçtan yapılan sandalye) vardır.

Değerli dostlar; Türk kahvesi, kahve çeşitleri ve kahvehaneler üzerine yazılacak daha çok şeyler var. Bu konuda sizlere şimdilik küçük bir yazı sunmaya çalıştım. Ama inanın ki Viyana'da insanların kahveyi çok sevdiklerini ve sanki kahvesiz yaşayamaz gibi bir alışkanlıkları olduğunu gördüm. İnsanın ''İyi ki Türkler 1683 yılında Viyana'ya gelmişler ve kahveyi getirmişler'' diyesi geliyor. Viyana'da her sokakta mutlaka bir değil, birkaç tane kahvehane görmeniz mümkündür. Önümüzdeki günlerde bizzat gezerek gördüğüm ''Viyana sokakları'' ve Viyana sokaklarında Osmanlı izleri'' ile ilgili çeşitli fotoğraflar ve bilgiler de sunmaya çalışacağım. Bir de Viyana'yı gezmeye gelmek isteyen dostlara 'Viyana'da Gezilecek tarihi ve turistik yerlerle ilgili bir liste sunmaya çalışacağım.

Son söz olarak; Kahveniz sıcak, muhabbetiniz ve dostuğunuz bol, sağlığınız yerinde olsun.

Sevgi ve saygılarımla. Viyana.24.04.2024.mk.